Mevlana Belgeselinde(TRT yapımı) Hollandalı bir araştırmacı Mevlana
hakkında: "İnanılmaz bir şey bu, tüm yazdıklarında hiç kimse hakkında
yargı cümlesi bulamıyorsunuz" diyordu. Büyükler öyle olurmuş, insanları
yargılamazlarmış. Biz büyük bir insan olmadığımız için yargılayacağız.
Herkes Karacaoğlan’ı taşlıyormuş, götürürlerken... Bakmışlar bir nine de taş
atıyor. Sormuşlar:
- Nine sen niye taş atıyorsun, sana ne yaptı?
Cevap gelmiş:
- Ne bileyim oğlum. Herkes atıyordu ben de attım.
Herkesin vurduğuna vurmak kolay, hele bir de uzaktaysa çok kolay, hiçbir
risk yok; ama aynı çevrede yaşadığın, kendini hakikaten doğru yolda olduğunu ve
'diğerlerinin' kandırıldığını düşüneni ikna etmeye çalışmak bir ton problemi
karşına çıkarır. Onun için mümkün mertebe herkesin vurduğuna vurarak, kendini
İslam davasında aktif hissedip vicdan tatmini yapmak tercih sebebidir. Belki
de, putperestliğin başka bir tanımı da bu olsa gerek, çıkarlarınla çatışmayan
din.
Hak din insana en ağır gelen şeyi emreder, göremeyeceğin bir yaratana
inanmayı... Nefsine düşkün insana bu inanç ağır gelir ama reddettiğini
söylemeye cesaret de edemezse her defasında aynı tepkiyi verir buna karşı.
Birincisi, taraftar mantığı ile Allah'ı, şeytana karşı bir güç gibi düşünüp;
O'na inandığını söyleyerek, -inanarak değil, inandığını söyleyerek- vazifesini
yaptığını, kendini kurtardığını zanneder. İkincisi ise yaratanı dünyevileştirmeye
çalışır; tabiri caizse, O'nu tasavvur edemeyeceğimiz kendi katından dünyaya
indirmeye. Yani insanlar üçtür, birincisi Allah'a inananlar, ikincisi
inanmadığını açıkça söyleyenler, üçüncüsü ve en şerlisi inanamayıp, ama varsa
başım da belaya girmesin mantığı ile bir taraftar gibi, hareket edip
"inandığını söyleyenler". Ve bu son grubun dindarı da olur. Bu döngü
hep bu şekilde devam eder. Allah'ın kendi katında olduğunu söyleyen hak din
gelir ve insanlar onu dünyevileştirmeye çalışır. İsa(a.s)'dan sonra da bu olay
aynen yaşanmış ve İsa peygamberin ölümünden sonra, onun Allah'ın canlı kanlı
tecellisi olduğunu söylemiş Hristiyanlar. "Tamam, gördük" demişler
yani, "risk altına girmekten kurtulduk". Onun için bu tip insanların
neden ilahi rahmetten uzaklaştırıldığını anlamak zor değil, dinlerini öyle bir
budamışlar ki, hayatta risk aldıracak hiçbir şey kalmamış geriye. Risk
alıyorlarmış gibi gözüken şeyler de gene dünyevi çıkarları olmuş. Mesela iyilik
anlayışları, iyilik yaparsan hayatta iyilik görürsün şeklinde, yani çıkarın var
bu işte, kazancın var. Bir dakika... Ama bizde de böyle söylenmiyor mu? Yoksa
biz de mi! Anlatmaya çalıştığımız gibi, diğerlerini aldatılmış sayan 'aldanmış'
en tehlikelidir.
Biraz teknik bilgi istiyor biraz sonra anlatacağım analoji -ki sadece bir
benzeşim olsun diye anlatıyorum- ama ilginç. Daha önce nasıl göremedim hayret.
NT Kernel için komponent yazanlar -genelde driver oluyor bu- yazdıkları
driverları, kullanıcı programların isteklerinin mutlaka asenkron olacağını
varsayarak yazarlar. Eğer cihaz meşgulse isteği kuyruğa koy uygulamaya 'şu anda
meşgul sen kendi işini yap' mesajı döndür. Asenkron olması budur. İşlem
bittiğinde eğer istek overlapped ise bir event nesnesi ile değişiklik
bildirilir, eğer çağrılması için bir procedure adresi gönderilmişse, o
fonksiyonun çağırılması için ilgili thread(kanal)'ın APC kuyruğuna bir istek,
uyarı bırakılır. Fakat o istek hemen çağırılmaz NT Kernel tarafından, ta ki
ilgili thread ya bekleme ya da uyuma haline geçene kadar. İşte ilginç olan bu,
uyarabilmek(interrupt) için uyku durumunda olmak, olduğunu bilmek gerekir. NT
Kernel uyku durumunda olduğunu gördüğü zaman ilgili fonksiyonu çağırıyor. Ya da
kanal(thread) uyuduğunu anladığı zaman o fonksiyonun çalışmasına izin veriyor. Uyarılabilmek
için uyuma/boşta beklediğini bilme şartı programcılıkta bile şartken,
herkesin birbirini uyutulmuşlukla, kandırılmış olmak ile itham ettiği,
kendisini ise hiç o durumda göremeyen(görmeyen değil göremeyen, bunu gerçekten
başaramayan) birilerini nasıl uyaracaksın. Çıkarını korumak için yapmayacak
hiçbir şeyi olmayan insanlar, diğerini ajan gören paranoyaklaşmış bir toplum,
anlık duygusal tepkiler... Tefekkür edip hakkı teslim edebilen kaç kişi var...
Doğayı korumak haramdır.
- Ne diyorsun! Bu güzelliğe kıyılır mı! Yaşanabilir, temiz, huzurlu bir
dünya...
- Peki, kendini bir işadamı olarak düşün ve tabi ki de yıllık gelirini
artırmaya çalıştığını. Düşün güzel bir otel yapacaksın, eline fırsat geçti,
yeşilliğin üstüne. Kıyar mısın?
- Tabi ki hayır…
- İyi düşün. Seni sürüklemeye çalıştığımı zannettiğin yere gitmemek için
ezberden cevap veriyorsun. Elbette yaparsın. Bu, huzurlu bir dünya istemekle
aynı şey…
Yaşanabilir, temiz, huzurlu bir dünya senin çıkarındır. Sen doğayı
korumuyorsun sadece çıkarını koruyorsun. Aslında daha henüz doğanın
güzelliği ile çıkarın çatışmadı. Yukarıda dediğim gibi eğer bir otel yapacaksan
çıkarın o noktaya vardığında o vakit merak etme gözün görmez hiçbir şeyi.
Bu ne demektir?
Nefs-i emmarenin doğayı katletmesi de haramdır; aynı şekilde koruması da
haramdır. Bunu her şeye uyarlayabiliriz.
Nefs-i emmarenin namaz kılması da haramdır, namaz kılmaması da.(Nerden
okuduğumu hatırlayamadım bu sözü)
-Peki, ne yapalım, namaz kılmayalım mı, doğayı korumayalım mı?
Çıkarınla çatıştığı vakit yapmayacaksın zaten merak etme. Ben sadece
insanoğlunda görülen "iyi haslet" olduğu sanılan davranışların,
tutumların şuurlu bir yöneliş olmadığını, yapılan şeyin çıkar olması
dolayısıyla ahirette bir işe yaramayacağını anlatmaya çalışıyorum. Doğayı
korumak ya da diğer her ne akla gelirse onu yapmak çıkarındır, onu yapmamanda
da çıkarındır. Namaza da doğayı korumana da devam et. Ama nefs-i emmare isen
merak etme çıkarınla çatıştığı anda bırakacaksındır. Bu satırları yazan da
bırakacak nefs-i emmare ise. Bilmek insanı takvalı yapmaz. Hep yaptıklarımızın
altında ister dini olsun ister olmasın mutlaka çıkar var, dikkat et görürsün.
İçimde olan başka şey ama sanki din için yapıyormuşum gibi kendimi bile
kandırıyorum.
Keşke yapılan şeylerin hepsi şahsın kendisi ile sınırlı olsa, seneler
boyunca çıkarları çatıştıkça yeni şeyler icat edilip, bunların bir de dine
sokulması, dini bir şeymiş gibi gösterilmesi ne zarar verdi bu ümmete.
'Taviz vermiş insan' olmamak için verilen tavizin kölesi olmak ne kötü
bir durum. Allah düşürmesin... Öyle ya da böyle, neler uydurulmuş boyun eğesin
diye, boyun eğenleri fark etmeyesin diye, çıkarınla çatışmasın diye, çıkarı
ile çatışanların verdikleri tavizleri görmeyesin diye. İnsanın kendini
samimi olarak bilmesinden daha güzel bir şey yok bu dünyada...
Bakara 284-) Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Siz
içinizde olanı açıklasanız da, saklasanız da, Allah onu bilir ve onunla
sizi hesaba çeker.(Sonra da ameline ve niyetine göre) dilediğinin günahını
bağışlar, dilediğine azap verir. Allah’ın kudreti her şeye yeter.
Allah hesap günü, insanın içindekini çıkaracak ortaya(AllahuAlem)
- Ben Müslümandım.
+ Hayır; sen Müslüman olmayı hiç seçmeden, sen sadece etrafındaki insanları
taklit ettin ve o insanların İslam seçmesi dolayısıyla bu dine yöneldiğini
sandın. Eğer etrafındakiler Yahudi olsaydı, Yahudi, putperest olsaydı putperest
olacaktın. Yani, sen İslam’ı değil, etrafındakileri taklit etmeyi seçtin.
Ki bunu hiçbir şeyini feda etmeye razı olmamış olmanla anlayabilirsin.
- Ama ben gözyaşı döktüm, şunu yaptım bunu yaptım
+ Sen göstere göstere kahramanı oynadın. Feda ettiğini sandığın şeyler
sadece itibar görmek içindi. (AllahuAlem)
Allah ahirette insanın içinde gizlediklerini bir bir ortaya çıkaracaktır. Ve
artık ne kandırma var, ne erteleme var, ne duygu sömürüsü var. Allah
yardımcımız olsun inşallah!
Bir öğretiyi Hak Din yapan şey, o öğretinin çıkarlarınla
çatışmasıdır. İslamiyet’i çıkarı ile çatışacak şekilde yaşayabilenlere selam
olsun.
|
0 comments :
Yorum Gönder